31 Ocak 2025 Cuma

HAZIR CEVAPLAR

 Pers Sultanı iki adamı ölüme mahkûm etmişti.

Sultanın atını ne kadar sevdiğini bilen adamlardan bir tanesi yaşamını bağışlarsa, bir yıl içinde ata uçmayı öğretebileceğini söyledi. 

Kendini dünyadaki tek uçan ata binerken düşleyen sultan bunu kabul etti. 

Öteki adam inanmayan gözlerle arkadaşına baktı ve “Atların uçamadığını biliyorsun. Nasıl olup da böyle delice bir fikirle çıkabildin ortaya? Yalnızca kaçınılmazı geciktiriyorsun o kadar.” 

“Pek değil” dedi birinci mahkûm fısıltıyla. 

“Kendime dört özgürlük şansı veriyorum. Birincisi sultan bu yıl ölebilir. İkincisi ben ölebilirim. At ölebilir. Ve dördüncüsü... Belki ata uçmayı öğretebilirim!”

&&

Henry Ford, 1903’te on bir ortağıyla ve on işçisiyle birlikte eski vagon fabrikasında, bugün dünyaca ünlü olan araba fabrikasının ilk adımını atmıştır.

1908’de el emeğiyle üretilen Model T’nin tutulmasıyla talepler yetiştirilemez hâle gelir ve hareketli montaj hattı kurularak seri üretime geçilir. Böylece otomotiv sektörü büyük hız kazanır. Model T adı verilen seri arabaların tamamı siyahtır. Siyah boyanın tercih edilme sebebi ise en hızlı kuruyan boya olmasıdır. 

Bu konuyla ilgi Ford, çalışanlarına üretim hızını düşürmemek amacıyla şöyle söylemiştir: 

“Bu arabayı siyah olduğu sürece her renkte üretebilirsiniz!” 

Bu dev otomobil imparatorluğunun kurucusu Henry Ford oğlu Edsel ile birlikte lokantada yemek yedikten sonra çıkışta garsonlardan birinin yanındakine, 

“Bay Ford her yemekte ancak bir dolar bahşiş bırakıyor, hâlbuki oğlu en az on dolar bahşiş bırakmadan çıkmıyor” 

lafını duyunca geri dönerek şöyle der: 

“Elbette oğlum benden daha fazla bahşiş bırakır, onun babası otomobil patronu, hâlbuki benim babam İrlandalı basit bir çiftçi.”

&&&

Alman şair Heinrich Heine’ye kitabını gönderen bir yazar, onun samimi fikirlerini öğrenmek ister. 

Ünlü şair şöyle söyler 

“Kitabınızı okurken uyuyakalmışım. Rüyamda tekrar sizin kitabınızı okuduğumu görünce bu kez dehşetle uyandım”. 

&&&

“Hicivlerinizde isim vermediğinizden kimi kastettiğinizi anlamıyoruz” eleştirisi üzerine Şair Eşref, 

“Hicivlerim numarasız gözlük gibidir, tüm hak edenlere uyar” diye cevap verir. 

Bir toplantıda ünlü sanayici Andrew Carnegie’ye, endüstri için en büyük unsurun; çalışmak mı, sermaye mi, yoksa zekâ mı olduğunu sorarlar. 

Bu soru üzerine tanınmış iş adamı şu cevabı verir, 

“Üç ayaklı bir sandalyenin, hangi ayağı daha önemlidir?”

&&&

Türk edebiyatının ünlü şair ve yazarı Abdülhak Hamit Tarhan yine bir gün yazmakta olduğu şiir için çalışma odasına kapanmıştır. 

Uzun süredir uğraştığı fakat bir türlü yerine oturtamadığı mısranın kafiyesi tam aklına gelmişken yazamadan Safiye adlı hizmetçisi içeri girerek ona bir şey sorar. 

Hizmetçi çıktıktan sonra bulduğu kafiyeyi bir türlü hatırlayamayan Abdülhak Hamit şunları mırıldanır kendi kendine: 

“Geldi Safiye, gitti kafiye!”

&&&

Ressam İbrahim Çallı, dostlarıyla sohbet ederken şu olayı anlatır: 

“Bir gün evimize gelen bir hanım duvardaki tablolarımdan birine bakarak, ‘Ay! Ne kadar çirkin resim bu böyle!’ dedi. 

Ben de cevap verdim: 

‘Karşınızdaki aynadır hanımefendi, tablo değil!’ “ 

Bunun üzerine sohbeti dinleyenler gülüşmüş ve aralarından biri, “Demek kadın aynaya bakıyormuş ve bunu fark etmemiş öyle mi?” 

diye sorunca İbrahim Çallı da 

“Hayır” demiş, “Gerçekten tablolarımdan birine bakıyordu!” 

&&&

Yeni Hayat ve ilahi Komedya eserlerinin sahibi ünlü İtalyan şair ve yazar Dante Alighieri, son yıllarını Verona’da Can Grande della Scala’nın sarayında geçirmektedir. 

Prens bir gün ona, 

“Sizin gibi bilgi dolu bir insanın sarayımın nefretini kazanmış olmasına rağmen, şu soytarının herkes tarafından sevilmesine şaşıyorum doğrusu.” der. 

Bu sözlere alınan Dante şöyle cevap verir, 

“En çok sevdiklerimizin bize benzeyenler olduğunu düşünürseniz bu kadar şaşmazdınız Ekselansları!”

&&&

Ünlü bir heykeltıraş güzel bir kadına aşkını ilan etmiştir. Fakat reddedilen heykeltıraş bunun sebebini saçlarının beyaz oluşuna bağlayarak gidip onları siyaha boyatır. 

Ertesi gün tekrar aşkını ilan etmek için güzel kadının karşısına çıktığında hiç beklemediği bir cevap alır: 

“Budala! Sen de baban gibi kovulmaya geldin galiba!” 

&&&

Ünlü yazar ve eleştirmen Doris Lessing’e genç bir yazar çalışmalarını gönderip fikrini sorar. 

Lessing yanıtlar: 

“Kitabınızda yenilik ve gerçeklik taşıyan öğeler var: Fakat yeni olanlar gerçek değil, gerçek olanlar da yeni değil.” 

₺₺₺

1749-1832 yılları arasında yaşayan Alman edebiyatının dünyaca ünlü ismi Johann Wolfgang von Goethe, yakın dostlarının, 

“Yoruldun artık dinlen”

uyarılarına şöyle cevap verir: 

“Dinlenmek için önümde bir ebediyet var.”

&&&

Büyük düşünür Farabi, 

“Sözü uzatanlar karşısında ne yapmamız gerekir?” 

sorusu üzerine şu yanıtı verir: 

“Uzun konuşanı, kısa dinlemeli... “ 

&&&

Filozofun biri sırtındaki kürkle övünen bir adamı görünce 

“Bu kürke güvenme” der, 

“Yıllarca sırtında bulunduğu zavallı hayvanı, hayvanlıktan kurtaramadığı hâlde sana mı hizmet edecek?” 

&&&

Bir Yunan filozof ölüm döşeğinde iken, öğrencileri son görevlerini yerine getirebilmek için sorarlar: 

“Nereye gömülmek istersiniz? Atina’ya mı, yoksa doğduğunuz köye mi?” 

Filozof şu cevabı verir: 

“Nereye isterseniz oraya gömün. Nasıl olsa öbür dünya her tarafa aynı uzaklıkta.”

&&&&

“Kiraz niçin kurtlanır?” 

diye bir bilgeye sorarlar. 

Bilge 

“Güzelliğine güvendiği için” 

cevabını verir. 

&&&

Aristoteles’e, 

“Yalan söylemekle ne kaybederiz?” 

diye sorarlar. 

Filozof cevaplar: 

“Doğruyu söylediğimiz zaman bile, karşımızdakini inandıramamayı.”

&&&&

 Roma İmparatoru Tiberius’tan eyalet valilerinden biri vergileri artırmak için izin ister. 

Tiberius şu cevabı gönderir: 

“İyi bir çoban, koyunlarının yününü kırpar, ama derisini yüzmez.” 

&&&

İngiliz krallarından biri ülkesini gezerken bir şeyler atıştırmak için bir hana girer. Çıkarken yediği üç yumurtanın hesabını ödemek isteyen krala yüklü bir fatura çıkar. 

Kral hemen hancıyı çağırır: 

“Yumurtaların bu kadar pahalı olduğunu bilmiyordum. Buralarda yumurta az galiba, bu denli değerli olduğuna göre.” 

Hancı, 

“Yumurtamız fazlasıyla vardır efendimiz”

&&&

Fransa Kralı XV. Louis’ye yakınlığı ile bilinen biri ona şu teklifi götürür: 

“Majesteleri! Akıl vergisi almayı düşündünüz mü hiç? Kimse akılsızlığı kabul etmeyeceği için böyle bir vergiyi seve seve öderler.” 

Kral memnun ve alaylı bir şekilde gülerek, 

“Gerçekten doğru” der. 

“Bu buluşunuzdan dolayı sizden akıl vergisi almıyorum!” 

&&&

Bilge bir insandan, iki kardeş arasında, babalarından kalan mirası adaletli bir şekilde paylaştırmasını isterler. 

Yaşlı bilge ise şu tavsiyede bulunur: 

“Kardeşlerden biri malı mülkü ikiye ayırsın, öbür kardeşe de seçme hakkı tanınsın.” 

&&&&

Bir filozofa sorarlar: 

“Şansa inanır mısınız?” der. 

“Ama onları yemeye gelen kralımız tek olduğundan fiyatlar böyledir.” 

&&&

Doğu hükümdarlarından biri ülkesinde sürekli vergileri artırıyormuş. Sonra adamlarını gönderip araştırma yaptırıyormuş. 

Sonuç olarak 

“Halk ağlıyor efendim” 

cevabını alınca vergileri daha da artırıyormuş. 

Yine bir vergi artışından sonra yapılan araştırmada hükümdarın adamları şu sonuçla gelmişler: 

“Halk gülmeye başladı!” 

Hükümdar düşünceli bir şekilde sakalını sıvazlamış ve şöyle demiş: 

“Demek gülüyorlar. Öyleyse bundan sonra dikkatli olalım!” 

&&&

Isparta Kralı’na sorarlar: 

“Doğruluk mu, yiğitlik mi önemlidir?” 

Kral cevaplar: 

“Bütün insanlar doğru olsaydı, yiğitliğe ne gerek kalırdı?”

&&&&

Bismarck bir gezi esnasında rahatsızlanır. 

Hemen orada bulunan ünlü bir doktora götürülür. 

Rahatsızlığını tam olarak anlamak için doktorun ardı arkası kesilmeyen soruları üzerine Bismarck 

“Buraya sorgulanmaya değil muayene olmaya geldim” der. 

İşini yapmaya devam eden doktor bir yandan da cevap verir: 

“Eğer muayene esnasında soru sorulmasını istemiyorsanız bir veterinere görünmenizi tavsiye ederim. Onlar cevap alamayacaklarını bildiklerinden hastalarına hiç soru sormazlar”.

Bismarck sinirlenmiştir, ancak muayeneyi daha fazla uzatmamak için tartışmayı şöyle bitirir: 

“Doktorluk bilginizin en az küstahlığınız kadar olmasını dilerim!”

AYI POSTU GİYEN ASKERLER

 AYI POSTU GİYEN ASKERLER 

Fatih, Tuna üzerindeki kalelerden birini kuşatmıştı. Kale yedi ay toplarla dövüldü. Ordu yürüyüşe geçip yaklaşırken, kaleden bir kaç ayının çıktığını gören Fatih: “Buradan hırs(ayı) geliyor’’ dedi. Gelen ayılar askerleri görüp geri dönmüş, kalenin mağaralarına girmişlerdi. 

Bir kaç yürekli asker bu ayıların peşinden mağaraya daldı. Meğer bunlar sırtlarına ayı postu geçirmiş düşman askeri imişler. Mağaraların içi kaleye geçit veriyordu. Osmanlı askerleri bu geçitleri aşıp kaleyi fethettiler. Kale çevresinin adı “Hırsova’’ kaldı.

KENEVİR MUCİZESİ VE ABD ŞEYTANLIĞI

 KENEVİR MUCİZESİ VE ABD ŞEYTANLIĞI

 Yıl 1914 I.Dünya savaşı yılları ve Amerikan doları üzerinde “Kenevir” tarımı yapan çiftçiler… Bunu aklınızın bir köşesinde tutunuz ve okumaya devam ediniz.

Endüstriyel Kenevir sadece bir tarım bitkisi değildir!

Petrolün ve doların panzehridir!

KENEVİR NASIL YASAKLANDI?

1. Bir dönümlük kenevir, 25 dönümlük orman kadar oksijen üretir.

2. Yine bir dönümlük kenevirden, 4 dönüm ağaca eş kağıt üretilebilir.

3. Kenevir tam 8 kez kağıda dönüştürülebilirken, ağaç 3 kez kağıda dönüştürebilir.

4. Kenevir 4 ayda yetişir, bir ağaç ise 20-50 yılda.

5. Kenevir, gerçek bir radyasyon temizleyicidir.

6. Kenevir dünyanın her yerinde yetiştirilebilir ve çok az suya ihtiyaç duyar. Ayrıca kendisini böceklerden koruyabildiği için tarım ilacına da ihtiyaç duymaz.

7. Kenevir ile yapılan tekstil ürünleri yaygınlaşırsa, tarım ilacı sektörü tamamen ortadan kalkabilir.

8. İlk kot pantolon, kenevirden yapılmıştır; hatta “KANVAS” kelimesi kenevir ürünlerine verilen isimdir. 

Kenevir ayrıca ip, halat,çanta, ayakkabı, şapka yapımı için de ideal bir bitkidir.

9. Kenevir, AİDS ve kanser tedavisinde kemoterapi ve radyasyon etkisini azaltma; romatizma, kalp, sara, astım, mide, uykusuzluk, psikoloji, omurga rahatsızlıkları gibi en az 250 hastalıkta kullanılmaktadır.

10. Kenevir tohumunun protein değeri çok yüksektir ve içindeki iki yağ asidi’de doğada başka hiçbir yerde bulunmamaktadır.

11. Kenevirin üretimi soyadan bile daha ucuzdur. 

12. Kenevirle beslenen hayvanlar, hormon takviyesine ihtiyaç duymaz.

13. Plastik ürünlerin tamamı, kenevirden üretilebilir ve kenevir plastiğinin doğaya dönüşmesi oldukça kolaydır.

14. Bir arabanın gövdesi kenevirden yapılırsa, dayanıklılığı çelikten tam 10 kat fazla olur.

15. Binaların yalıtımı için de kullanılabilir; dayanıklı, ucuz ve esnektir.

16. Kenevirle yapılan sabunlar ve kozmetik ürünler, suyu kirletmez; yani tamamen doğa dostudur.

Amerika’da 18. yüzyılda üretimi zorunluydu ve üretmeyen çiftçiler hapse atılıyordu. Ancak durum şimdi tam tersi.

NEDEN ?

-W. R. Hearst, 1900’lü yıllarda Amerika’da gazete,dergilerin ve medyanın sahibiydi. Ormanları vardı ve kağıt üretiyordu. Eğer kenevirden kağıt yapılırsa, milyonlarını kaybedebilirdi.

-Rockefeller, dünyanın en zengin adamıydı. Petrol şirketi vardı. Bio yakıt olan kenevir yağı da, elbette onun en büyük düşmanıydı.

-Mellon, Dupont şirketinin ana hissedarıydı ve petrol ürünlerinden plastik üretmek için patente sahipti. Ve kenevir endüstrisi, onun pazarını tehdit ediyordu.

-Sonra ise, Mellon ABD Başkanı Hoover’in hazine bakanı oldu. Bu bahsettiğimiz büyük isimler yaptıkları toplantılarda,kenevirin bir düşman olduğuna karar verdiler. Ve onu ortadan kaldırdılar. Medya aracılığıyla, marihuana sözcüğüyle birlikte keneviri, insanların beynine, zehirli bir uyuşturucu olarak kazıdılar.

Kenevir ilaçları piyasadan çekildi, bunun yerinibugün kullanılan kimyasal ilaçlar aldı.

Kağıt üretimi için, ormanlar katledildi.

Tarım ilaçları ile zehirlenme ve kanser arttı.

Ve derken dünyamızı plastik çöplerle, zararlı atıklarla donattık okuduğunuz için teşekkür ederim.

GALATASARAY LİSESİ “Gül Baba! Benden ne istersin?”

 GALATASARAY LİSESİ “Gül Baba! Benden ne istersin?”

Galatasaray Lisesi Türkiye’de kuruluş tarihi en eski olan okuldur. Temeli Fatih Sultan Mehmet’in oğlu II. Sultan Bayezit tarafından atılmıştı. 

Rivayet edilir ki: O zamanlar, Galata’nın arkasındaki sırtlar, yani Beyoğlu, muazzam bir ormanla kaplı bir kırlıktır. Avcıların gezip dolaştığı yerlerdendir. 

Bir kış günü Sultan Bayezit da oralarda avlanmağa çıkar. Bugünkü Boğazkesen Caddesi’nin geçtiği vadide tipiye tutulur. Sığınacak bir yer ararken gözüne bacasından duman tüten bir kulübe ilişir ve hemen oraya at sürüp kapısını çalar… 

Kapıyı beyaz sakallı, yüzü nurlu bir ihtiyar açar, “Buyurun padişahım!” der. 

Sultan Bayezit içeriye girer. Girer ama şaşırır kalır; kulübenin içi gül saksılarıyla doludur. Fidanların hepsinde taze taze güller açmıştır. Padişah ile münzevi derviş saatlerce sohbet ederler. 

Sultan Bayezit kalkacağı sırada: “Gül Baba! Benden ne istersin?” deyince münzevi de: “Padişahım, burada bir mektep yaptır. Bu mektepte okuyup yetişenleri de devlet hizmetinde kullan” cevabını vermiş. Saraya dönen Padişah hemen emir vermiş. Orada şu kadar bin dönümlük arazinin etrafına duvar çekilmiş. İçinde iki yüz çocuğun okuyabileceği üç koğuşlu bir okul yaptırmış. Okula bir camii, her koğuşa birer hamam, çocukların başındaki amirler için daireler yapılmış. Farsça, Arapça, okuma-yazma, musiki hocaları tayin edilmiş. Bu arada Gül Baba da bu yatılı okulun elifba hocası olmuş… 

HAZIR CEVAPLAR

 Pers Sultanı iki adamı ölüme mahkûm etmişti. Sultanın atını ne kadar sevdiğini bilen adamlardan bir tanesi yaşamını bağışlarsa, bir yıl içi...